6 Şubat 2009 Cuma

TÜRKİYE ve DÜNYADAN İNOVASYON ÖRNEKLERİ

TÜRKİYE’DEN İNOVASYON ÖRNEKLERİ

KOTON

…Bence geçen yılın en dikkat çeken firmalarından birisi Koton’idi. Hani şu “O” harfleri pamuk çiçeği şeklinde olan Koton firması. Bu firma daha çok yakın zamana dek oldukça küçük bir aile şirketi idi. Ben kendileri ile ilk tanıştığımda yılda 6 milyon dolar ciroları vardı. Çok olağan, ama güzel şeyler yapıyorlardı. Fakat patronlarının enerjik ve iyi ilişki yönetebilir kişilikleri ile yinede şirkete belli bir ivme vermiş ve oldukça hızlı büyümüşlerdi.

            Kendileri ile ikinci karşılaşmam 2001 yılının sonlarında oldu. Ciroları hatırı sayılır bir rakama ulaşmıştı. Bu cironun %30’u yurt dışına, kendi markaları olan Olé adı ile satılan ürünlerden oluşuyordu. Başta Zara-Mango karışımı bir çizgi izlemişler, bu yolda oldukçada başarılı olmuşlardı. Bu büyüme tempolarını kaybetmemek ve daha hızlı büyümek istiyorlardı. Ahh! Hepimiz istemez miyiz? Bunları konuştuğumuz yık ise tekrar hatırlatalım 2001 yılı sonu idi. Yani Şubat krizinin olduğu yıl. Büyümek istedikleri yıl ise, daha derin bir ekonomik krizin tüm sektörleri etkileyeceği 2002. Ve yurt içi ciroları, şirketin toplam cirosunun %70’ini oluşturuyordu.

            2002 yılı sonuna gelindiğinde Koton artık sıradan bir firma değil, yaptığı iş hiç de sıkıcı olmayıp tam tersine çok kimseyi bu konuda konuşturan, marka tanınırlığı oldukça yükselmiş ve hepsinden önemlisi ekonomik olarak başarılı olmuş bir firma idi. Bu denli derin bir krizin yaşandığı Türkiye’de bir yıl gibi bir zaman diliminde %300 büyüyüp cirolarını radikal bir şekilde artırdılar. Üstelik karlılıklarını korumak suretiyle.

            Peki nasıl yaptılar? Öncelikle şirketin sahibinin toplam kalite vb gibi konulara pek sıcak olmayan bir yaklaşımı vardı. Şirketin başındaki bu dostum kaliteye çok önem veren ama asıl kazancın ve büyüme fırsatlarının müşteriyi dinlemek ve anlamak yoluyla yakalanacağına inanan bir insandı. İşte bu nedenle de ilk yaptığı şey, bir müşteri profili araştırması yapmak oldu.

            Bu araştırma müşteriler ve rakipler hakkında oldukça önemli bilgiler taşıyordu. Bunun ardından yaptıkları, bir metot üzerinden giderek, bu bilgiler ışığında Koton’u nasıl farklı bir marka yaparız çalışmasına koyulmak oldu. Bu çalışmaların sonucunda elde edilen bulgulardan bazıları şunlardı:

  1. Mağazalara eşleri ile gelen bayanlar eşlerinin sıkılmaları nedeni ile mağazada yeterince zaman harcayamıyorlar. Oysa mağazada ortalama 25 dakika geçiren bir bayan yüksek bir olasılıkla alışveriş yapıyor. O zaman beyler üzerine odaklanıp, mağazada keyifli zaman geçirmelerini nasıl sağlayabiliriz sorusunu irdelediler. Bunun sonucunda buldukları fikirlerden bazılar şunlardı: mağazaların içine birer Amerikan bar yapalım, hanımları mağazayı gezerken beyler burada bir iki kadeh içki içsinler ve içkiler ücretsiz olsun; bir internet köşesi kuralım ve beyler burada e-postalarını kontrol edip internette gezinebilsinler; ayrıca rahat bir koltuk takımı ve yanlarına gazete dergi koyalım ki okuyup vakit geçirsinler; bir bilardo masası veya langırt masası koyalım, gereğinde çocukları ile burada oynayabilsinler vs vs
  2. Koton müşterisi olan, daha ziyade 30 yaşın altındaki genç insanlar “trendy” tasarımları, sık değişen modelleri ve makul fiyatları seviyorlar. O zaman tasarım konusuna odaklanalım, tasarımda farklılaşalım, mağazalara günde 15 yeni model sürelim ve fiyatları makul tutalım.
  3. Yurt dışı bayiler için siparişlerin termin süresi hayati bir önem taşıyor, özellikle de tekrar siparişlerin termin süresi. O zaman öyle bir sistem kuralım ki normalde 5 ila 10 hafta sürebilecek olan temrinleri garantili olarak 3 haftaya indirebilelim.

Bunlar çalışmaların çıktılarından sadece bir kaçı. Ama bence en önemlilerinden bir kaçı. Daha onlarca farklılaşma alanı belirlendi. Ve bunların en gerekli olanları, örneğin yukarıda saydıklarım, hayata geçirildi. Diğerleri ise zaman içinde uygulamaya alınacaktır..

      Tabi bu farklılıkları yaratmanın yanı sıra bunların doğru iletişimi de çok hayatidir. Koton bu konuda da, yine bence, çok akıllı bir strateji ile bu yeni özelliklerini muhteşem reklam paraları harcamadan ama çok etkili olarak duyurabildi. İnsanlar gerçekten Koton hakkında konuşuyor, ama Koton reklamlarını konuşmuyor… Oysa insanlar Koton’da olduğu gibi ürünlerden, tasarımlardan, mağazalardan vb konuşuyorsa o zaman satış şansınız birden bire farklılaşır..

 

Kaynak: Prof. Dr. Arman KIRIM, Mor İneğin Akıllısı, İstanbul, 2004, syf 23, 24, 25, 26

GOLDAŞ

      Goldaş yenilikçilikle ayrılıyor. Geleneksel sektörlerden biri olan kuyum, son yıllarda şirketlerin markalaşma ve mağazalaşma ataklarına sahne oluyor. Bu şirketler arasında da Goldaş, uygulama ve hizmetleri ile fark yaratıyor. Goldaş Kuyumculuk Genel Müdürü Sedat Yalınkaya, kurulma aşaması öncesinde yaptıkları çalışmalarda sektörün dinamizm içermeyen, rutin ve klasik özelliklerinin ön plana çıktığını gördüklerini söylüyor. Şirket bu nedenle farklılaşmak amacıyla takıyı yatırım aracı olarak değil, aksesuar olarak kodladı. Bu yaklaşım çerçevesinde tasarım, müşteri hizmetleri, mağaza konseptleri, teknoloji, ve ürün çeşitliliği gibi süreçlerde çalışmalar başlatıldı ve farklı bir marka imajı oluşturuldu. Sedat Yalınkaya, nasıl fark yaratan şirket olduklarını ise şöyle anlatıyor:

      “Geçirdiğimiz süreçte gerçekleştirdiğimiz ilkeler Goldaş ve sektör için önemli adımlardı. Tüketicilere sektörde Kalite Güvence Sistem Sertifikası veren ilk şirket biz olduk. Ayrıca onları internetten satış, terazinin olmadığı Goldaş adı taşıyan mağazalar, CD katalog, Ar-Ge laboratuarı, lisanslı ürün çalışmaları gibi ilklerle de tanıştırdık. Ayrıca 1999’da İMKB’ye kote olarak sektörün ilk ve tek halka açık şirketi olduk”

      Şirket yarattığı yeni markalarla da sektöre yeni bir soluk getiriyor. Gümüş takı ve aksesuar markası Silver S’sign, yüz binlerce seçenek arasından yeni evlenecek çiftlerin alyanslarını kendilerinin tasarlamalarına olanak sağlayan Wedding D’sign ve minik külçeler halinde üretilen Goldaş ChipGold, Goldaş’ın yeni markaları.

 

Kaynak: Capital Dergisi, Ocak 2006, Syf 54

 

DÜNYADAN İNOVASYON ÖRNEKLERİ 

FİNLANDİYA

Finlandiya Başarısını İnovasyona Borçlu

Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı rekabetçilik araştırmalarına göre son yılların rekabet gücü en yüksek ülkesi Finlandiya.

Ülke, inovasyona yaptığı yatırımla, güçlü bir ekonomi ve yaşam seviyesi yüksek bir toplum yaratmayı başardı. Fin hükümeti, yaklaşık 20 yılı önce inovasyona büyük kaynaklar ayırmaya ve inovasyonu teşvik eden bir ortam yaratmaya başladı. Bu yatırımlar, ekonomik durgunluk dönemlerinde bile azalmadı. 1990’ların başında yaşanan ve işsizliği yüzde 20’lere tırmandıran krizin etkileri de bu sayede hızla atlatıldı. Krizden hemen sonra kapsamlı bir ulusal eğitim ve araştırma programı başlatıldı. Bu programın bir gereği olarak üniversiteler ve şirketler arasında güçlü bir ağ kuruldu. Böylelikle ormancılığa ve tarıma dayanan ekonomi, yerini hızla sanayiye dayalı ekonomiye, ardından da inovasyon ekonomisine bıraktı. 2000’li yıllarda, bilişim teknolojileri sektörü Finlandiya ekonomisinin itici gücü haline geldi.

 

Bunun yanında, metal ve mühendislik sektörleri ile orman ürünleri sanayiinde de inovasyona dayalı rekabetçilik devlet tarafından desteklenmeye devam etti. Sonuçta, 1985’lerde 10.470 Dolar olan kişi başına düşen milli gelir, 2004’de 29.000 Dolar’a ulaştı.

 

Kaynak: Elçi Ş. “İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı”, 2006,http://www.teknolojitasarim.info/tt_club/club_inovasyon_nedir.htm

 

EASY JET

 

Stelios Hacıyannu tarafından 1995’te kiralık 2 Boeing 737’yle 3 şehir arasında uçmaya başlayan Easyjet, bugün 65’in üzerinde Avrupa havaalanına sefer düzenliyor. Şirketin 100 uçağı var.

Babası büyük bir armatör olan ve kendisine ilk adıyla hitap edilmesini isteyen Yunanistan doğumlu Stelios, Easyjet’i 28 yaşında kurdu. Stelios, Easyjet’in yanı sıra, Easygroup çatısı altında otelcilik, araç kiralama, internet kafeciliği, finans hizmetleri, pizzacılık ve film kiralama işlerini de yürütüyor. Kendisini ’seri yatırımcı’ olarak tanımlayan Stelios, her yıl “Easy” markası altında yeni bir şirket kurmak istediğini söylüyor.

’Kot pantolon fiyatına uçun’ sloganıyla yola çıkan Easyjet, stratejisini bilet fiyatlarını ucuz tutmak ve seyahat acentelerini devre dışı bırakmak üzerine kurdu.  Önceleri telefonla rezervasyon yapan Easyjet, şimdi biletlerin yüzde 95’ini internet üzerinden satıyor. Bilet fiyatlarını ucuz tutmak için başka yöntemler de uyguluyor: Uçuşlarda yemek verilmiyor. Yemek isteyen, parayla satın alıyor. Ayrıca Easyjet uçuşta çay ve kahve de ikram etmediği için hem tasarruf ediyor, hem de uçakta pek fazla sıvı tüketimi olmadığından tuvaletlerden birisini kaldırarak uçağa ekstra koltuk yerleştirme imkânı oluyor.

British Airways, Easjet’le rekabet edebilmek için 1998’de ucuz Go havayolu şirketini kurdu. Bunu bir reklam fırsatı olarak değerlendiren Stelios, 9 arkadaşıyla birlikte Go Airways’in Roma’ya yapılan “gala” uçuşuna bilet aldı. Easyjet’in “alameti farikası” turuncu tulum giyen 10 arkadaş, uçakta yol boyunca gazetecilere demeç verdi ve bedava Easyjet biletleri dağıttı. Go’nun uçuşundan çok, kendileri haber oldu. Bir süre sonra Stelios, Easyjet internet sitesinde Go’nun yıllık zararını doğru tahmin edenlere ücretsiz bilet vermeye de başladı. 2002’de Go’yu 374 milyon sterline satın aldı.

Reklam fırsatlarını da iyi değerlendiren Stelios, Yunan acenteler tarafından kendilerini devre dışı bıraktığı gerekçesiyle mahkemeye verilince, mahkemede kendisini desteklemeye geleceklere bedava bilet vereceğini açıkladı. Araba kiralama şirketi Hertz’le yaşanan benzeri bir sürtüşme sonrası, Hertz’in merkezi önünde yine turuncu tulumları giyerek arkadaşlarıyla pankartlı gösteri düzenledi.

Kaynak:Kobifinans Dergisi 12.Sayı